• BIST 9141.98
  • Altın 2324.028
  • Dolar 32.3552
  • Euro 34.973
  • İzmir 25 °C

Hatırlatmak Gerek Cancağızım…

Hatırlatmak Gerek Cancağızım…
Hasan Eser / Yeni Vizyon Gazetesi / Aliağa Haber / Foça HaberAliağa / Dikili Haber / Bergama Haber / Karşıyaka Haber/ Menemen Haber / İzmir Yeni Vizyon Gazetes
HATIRLATMAK GEREK CANCAĞIZIM…
 
Hasan Eser / Yeni Vizyon Gazetesi 
 
Geçenlerde Uludağ Sözlükte geziniyorum. Bir paylaşım dikkatimi çekti:  “Alışmak hissedememektir. Ne kadar çok farkındaysanız ne yaşadığınızın, o kadar uzağındasınızdır anın...”
 
Eskiler, ‘Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür’ demiş ama…
 
Unutmak diye bir kavram yok yaşamda, yalnızca alışmak,  hatta bununla birlikte;  duyarsızlaşmak, ilgisizleşmek, kayıtsız davranmak ve acılara bağışıklık kazanmak var. Zira her şeye alışmak, insanoğlunun fıtratında var değil mi? 
 
Sizi bilmem ama  ben, özellikle de son bir yılda toplum olarak yaşadıklarımız karşısında; bazılarımızın sergilediği  ‘bananeci’ tutumun analize muhtaç olduğuna inanıyor ve bu tespitlerin ışığında sormak istiyorum:
 
Yaşantımızda neredeyse her gün tanık olduğumuz çeşitli olumsuzluklara karşı tepkisizliğimiz,  duyarsızlığımızdan kaynaklanıyor olabilir mi, ne dersiniz? 
 
Hayır, ben aksine duyarsız bir toplum olduğumuzu düşünmüyorum! Kaldı ki bizim sorunumuz psikolojik, öte yandan algı operasyonlarına çok çabuk teslim olan bir anatomiye sahibiz ve maalesef çok çabuk etkileniyoruz! 
 
Bir düşünsenize; 30 yıllık eli kanlı terör örgütünün siyasi temsilcisi 7 Haziran seçimleri öncesinde bir kısım medya tarafından kamuoyuna ‘cici çocuk’ olarak lanse edilmişti. 
 
Şeytanı adeta bir melek gibi gösteren bu algı operasyonu; “Türkiye’nin en karizmatik lideri” , “Keşke CHP’nin başında o olsa”, “Yanlış tanımışız” , “Geleceğin Başbakanı” , “Türkiye’nin Mandelası” şeklinde tezahür bulmuştu toplumda… 
 
Bu olup bitenlere hiç şaşırmıyorum aslında. Zira hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inananlardanım ben… 
 
Örneklemek gerekirse; siz bir zamanlar Türkiye’nin en çok izlenen TV dizisinde bir oyuncunun canlandırdığı teröristi topluma sempatik,  mütevazı, espritüel,  hümanist bir insan olarak yansıtır ve onu insanlara sevdirirseniz olacağı budur. 
 
Hülasa, televizyonda saz çaldırmak gibi muhtelif atraksiyonlarla topluma ‘cici çocuk’ olarak sunulan sözde siyasetçinin elde ettiği siyasi başarının temelinde; az önce bahsettiğim TV dizisindeki cici terörist karakteri yatmaktadır. 
 
İşte sizlere verdiğim bu örnek, bir algı operasyonudur. 
 
Çok değil bundan birkaç yıl önce, tek bir şehit haberi geldiğinde bile yer yerinden oynuyordu. İnsanlar evlerine, mekânlarına Türk bayrakları asıyor, toplu halde yürüyüşler yaparak teröre olan tepkilerini dile getiriyorlardı. 
 
“Yaptık da ne oldu, ne değişti ki?” diye düşünebilirsiniz. 
 
Kaldı ki bende böyle düşünüyor, sosyal etkinliklerin iptali, karalar bağlanıp yas tutma, yürüyüş vb şekilde sergilediğimiz toplumsal tepkinin hainleri sevindirdiğine ve terör örgütünü amacına ulaştırdığına inanıyorum! 
 
Amma velakin farkında mısınız? Son dönemde birkaç ölümlü şehit haberlerini sanki alelade bir haber gibi izlemeye başladık televizyonlarda… 
 
Yine geçenlerde  dostlarla kafeteryada oturuyoruz. Kafe’nin televizyonunda bir haber kanalı açık, masada bir yandan arkadaşlarımla sohbet ediyor, diğer taraftan da bülteni takip etmeye çalışıyorum. Bu sırada 2 askerimizin şehit düştüğünü anons etti haberleri sunan spiker, o an gayri ihtiyari etrafıma baktım, hiçbir Allah’ın kulu kafasını kaldırıp da bakmadı televizyona…  
 
Ve ben o gün bir kez daha idrak ettim ki; biz toplum olarak acılara alıştırılıyoruz. 
 
Bu arada rica ediyorum; “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” , “Acıyı yaşayan bilir” ,  “Ateş düştüğü yeri yakar” gibi atasözleri üzerinden edebiyat yapmayın lütfen bana… 
 
‘Dizimizi dövelim, oturup ağlayalım, hayata küselim’ demiyorum! 
 
Zira sorgulamaya çalıştığım olgu yalnızca şehit haberlerinin tezahürüyle ilgili değil…
 
Açıklayayım:  Özellikle son dönemde Ege ve Akdeniz’in serin suları,  ülkelerindeki savaştan kaçan Suriyeli sığınmacılara mezar oldu, olmaya da devam ediyor. 
 
Bu konuda, Foça sahilinde Rakı’sını yudumlayan elitist bir hemşerim bana şu yorumu yapmıştı: “Biz zamanında kaçtık mı, terk ettik mi ülkemizi? Milli mücadeleyi başlattık ve Aslanlar gibi savunduk vatanımızı” 
 
Doğrusu alakaya maydanoz ancak bu kadar olur. Bayılıyorum böyle kerameti kendinden menkul entellere…
 
Yahu, senin başında Mustafa Kemal Atatürk gibi askeri bir deha ve Vahdettin gibi de milli mücadeleyi destekleyen bir Padişah vardı. 
 
Suriye halkının ise Allah’tan başka kimi var?  Neyi var elinde? 
 
Ben söyleyeyim: Halkına rağmen iktidarda kalmak isteyen katili var! 
 
Ayrıca Suriye’de yaşanan süreç bir iç savaştır. 
 
Suriye halkı işgal kuvvetlerinden değil, başkomutan vasfında olan devlet başkanı (ceberut) Beşşer Esad’ın zulmünden kaçmaktadır. 
 
Şimdi empati yapıyorum da; Beşşer Esad’ın emri ile Rus bombardımanında ölmek ne acı olsa gerek bir Suriyeli için… 
 
Neyse... Asıl mevzuya geri dönersek, ülkemiz de her gün insanlar bilmedikleri denizlerde canlı canlı boğularak ölüyor, hangimizin umurunda? 
 
Üzülmek şöyle bir kenarda dursun,  insan hakları havarisi Avrupa’nın bile görmezden geldiği Suriyeli mültecilere sahip çıkan hükümeti acımazsızca eleştiren biz değil  miyiz?
 
(En sert eleştiriler de; Türkiye’de sekelürleşmenin başkenti olma yolunda ilerleyen İzmir’den yükseliyor.)
 
 
Hâlbuki ‘Aylan Bebek’ fotoğrafı gündeme düştüğünde,  vicdanların uyanabileceğinden epey umutlanmıştım. ‘Başka Aylan bebekler ölmesin’ diye başlayan toplumsal tepkinin de çığ gibi büyümesini bekliyordum. Yanılmışım, ‘Aylan Bebek’ medyaya ajitasyon malzemesi olmaktan öte gidemedi.  
 
Daha önemlisi bu ve buna benzer standart haberleri sıradanlaştıran yazılı ve görsel medyamız, son derece başarılı olduğu toplumsal algı yönetimini olumlu yönde işletemiyor ne yazık ki… 
 
Birbirinin kopyası ajitasyon haberler yapılıyor. Hiç kimse haberin kökenine inmiyor, nedenlerini sorgulamıyor, üzerine gitmiyor,  global bir kampanyanın öncülüğünü yapamıyor, eee doğal karşılamak lazım,  "Suriyelileri ülkelerine geri postalayacağız" diyen bir ana muhalefete sahip olan ülkenin medyasından da çok şey beklememek gerek! 
 
Not 1: Şu ana kadar Sabah Gazetesi Muhabiri Pınar Yıldız Yüksel’in haricinde mülteci konusunu mutadın dışına çıkarak irdeleyen bir Muhabire rastlamadım. Bu yazıyı da kaleme almama, Pınar Yıldız Yüksel’in dünkü Sabah Gazetesi’nde ‘Avrupa’ya göre mülteciler Zombi’ başlıklı haberi vesile oldu. Kalemine sağlık sevgili Pınar, bir okurun olarak seni tebrik ediyor ve bu konuda daha detaylı çalışmalar bekliyorum senden. 
 
Not 2: Özellikle İzmir’li vatandaşlarımız Türkiye’nin tarihten üstlendiği misyonu algılayamayabilir. Ama bu ülkenin yüzde 98’i Müslümandır. Zira bizler, 'Komşusu açken tok yatan bizden değildir' diyen bir Peygamberin (S.A.V.) ümmetiyiz vesselam… 
 
Son söz: Şarkıda da dediği gibi,  yaşanan her ne varsa geçmişe dair, unutulur deme bana, unutulur, unutulur. Kapanır en derin yara, acısı da unutulur. Hatırlatmak gerek cancağızım…
 
Aliağa Haber / Foça HaberAliağa  / Dikili Haber / Bergama Haber / Karşıyaka Haber/ Menemen Haber / İzmir Yeni Vizyon Gazetes
  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    Tüm Hakları Saklıdır © 2004 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0533 557 8894