1.TÜRKİYE BALIKÇILIĞININ SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ SEMPOZYUMU

Hasan ESER
12 Mayıs 2014 Pazartesi 18:08
Geçtiğimiz hafta Sür-Koop tarafından Muğla’nın Bodrum İlçesinde düzenlenen; ‘1.Türkiye Balıkçılığının Sorunları ve Çözüm Önerileri Sempozyumu’na katıldık…
Üç gün süren sempozyum çerçevesinde Türk balıkçılık sektörü; enine boyuna masaya yatırıldı. Sorunlar konuşuldu, çözüm önerileri tartışıldı. Her ne kadar Sempozyum, zaman zaman tatlı sert polemiklere sahne olmuş olsa da; genel anlamda çok seviyeli geçti.
Sempozyuma katılım beklenenin üzerindeydi, Yunanistan’dan dahi katılımcılar vardı. Adalar Balıkçılık Federasyon Başkanı George Katsotourhis de konuklarımız arasındaydı. Başkan Katsotourhis, Yunanistan balıkçılığı hakkında bir sunum bile yaptı.
Sunum öncesi: “Biz buraya sorunlarımızı konuşmaya geldik! Ne işimiz var; bizim Yunanistan balıkçılığı ile” diyerek, Katsotourhis’in sunum yapmasına tepki gösterenlerde oldu.
Neyse ki; Sür-Koop Genel Başkanı Ramazan Özkaya gecikmeden devreye girdi ve çatlak sesleri hemen susturdu. (Tahammül edemeyeceksiniz davet etmeyeceksiniz, davet ettiyseniz nezaket göstereceksiniz. Hayatımda ilk defa mensubu olduğum camiadan utandım)
Genel Başkan Ramazan Özkaya, Sempozyumun açılış törenin de umutlu bir konuşma yaptı. Son 10 yılda balıkçılık alanında atılan adımları hatırlatan Özkaya, Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü'nün kurulmasına, 1 milyar 59 milyon 163 TL’lik ÖTV’siz mazot desteğine, Filodan 364 adet teknenin balıkçılıktan geri çekilmesine ve 529 adedin daha geri çekileceğine vurgu yaptı.
Özkaya’nın; “Bütün dünyada korunması için özel dikkat gösterilen kıyı balıkçılığımız ne yazık ki her geçen gün biraz daha yok olmakta ve bu geleneksel kültürümüz yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır” şeklinde ki ifadesi de dikkat çekiciydi. (altına imza atıyorum)
Amma ve lakin sempozyumun gündemine; her zaman ki gibi kıyı balıkçılığının değil endüstriyel balıkçılığın sorunları oturdu.
“Benim teknem büyük, dolayısıyla bende büyüğüm!” dercesine bir tutum sergileyerek, salonda psikolojik baskı kurmasını iyi bilen ve ağzı çok güzel laf yapan büyük balıkçılarımız; derinlik, yasak tarihleri gibi konular üzerinde durdu ve yine kendi doğrularını kabul ettirmeye çalıştı haziruna…
“Ben kıyı balıkçısıyla bir değilim, kim ne kadar sermaye yatırırsa o kadar karşılığını alır” şeklinde alenen ifadeler kullanan endüstriyel balıkçılarımız dahi oldu sempozyumda…
Ben bu ifadeden şunu anladım: “Bizim sermayemiz çok, teknelerimiz büyük, öyleyse denizin tamamı bize helal” (dağdaki çobanla benim oyum bir değil misali)
İmdi bu konuya ilişkin olarak küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var! Sayısı Türk balıkçılık filosunun yüzde 10’una tekabül eden endüstriyel balıkçılarımız; denizlerimizde istihsal edilen balıkların yüzde doksanını avlıyor. Yüzde 90’a tekabül eden kıyı balıkçılarımızda yüzde 10 ile yetiniyor. (bu tabloya göre; asıl desteğe ihtiyacı olan kesim hangisi?)
Benim kıyı balıkçılığı konusunda şahsi düşüncem; Türkiye’de kıyı balıkçılarının ayrı bir örgütlenmeye ihtiyacı olduğudur. Nasıl karada küçük sanatkarlar esnaf odalarında, büyük şirketler de ticaret odalarında örgütleniyorsa; balıkçılık sektöründe de kıyı ve endüstriyel balıkçılarımız da ayrı ayrı örgütlenmek zorundadır. (tartışmaya açık)
Neyse biz gündeme getirilen sorunlara dikkat çekmeye devam edelim…
Yunanlı dostumuz George Katsotourhis’un yaptığı sunumda dikkatimizi çekti. Türkiye’de, Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde yasaklanan misina ağ’ların kullanıldığını gördük, Yunanlı dostumuzun sunumunda…
Avrupa'nın muhtelif ülkelerine giden balıkçı arkadaşlarımız da; Avrupa’da misina ağların kullanıldığını söylüyorlar, görsel olarak belgeleyenler de var!
İnsan sormadan edemiyor; Yasak Türkiye’ye münhasır mı? Bizi kendisine uydurmaya çalışan dünya neden bizim uyduğumuz yasalara uymuyor?
Ramazan Özkaya, endişesinde haklı… Kıyı balıkçılığında gerçekten tehlike çanları çalıyor. Camia içinde, “Kıyı balıkçılığı nasıl kurtulur?” sorusuna yanıt aranıyor.
Amatör adı altında yapılan ticari avcılık ile yasa dışı avcılık engellenemediği sürece kıyı balıkçılığının kurtulması imkânsız!
Yasadışı avcılığın önüne geçilmesi adına; 1380 sayılı kanunun yeniden düzenlenmesi gerektiğini daha öncede defalarca söyledik…
Bu noktada; Sempozyumda söz alan Güzelbahçe Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Ünal Görgün’ün şu ifadeleri manidar: “Hukuksuz daha nereye kadar devam edeceğiz? Taş atan çocukların yasası çıktı ama 1380 sayılı Su Ürünleri kanunu bir türlü yeniden düzenlenemedi. Daha önce TBMM gündemine geldi fakat kadük oldu. Yine gündemde, ancak görünen o ki akıbet değişmeyecek… Türkiye’de her kurum mağdur olduğu konuda eylem yapıyor. Bizim bugüne kadar yaptığımız tek bir eylem yok! Ben İzmir’den Ankara’ya yürümeye her zaman hazırım! Ağlamayan çocuğa meme vermezler bu ülkede…”
MARKO PAŞA’YA ANLAT!
Sempozyuma panelist olarak katılan İzmir Su Ürünleri Kooperatifler Birliği Başkanı Ahmet Yapıcı’da yaptığı konuşmada şaşırtan ifadeler kullandı.
Gırgır Balıkçıları Derneği Başkanı Mehmet Aksoy’un Bölge Birlik yönetimine girmesiyle; sanırım Ahmet Yapıcı’nın İzmir balıkçılığına olan bakış açısı değişti…
Başkan Yapıcı, İzmir körfezini ışık ile Gırgır avcılığına açalım önerisinde bulundu, gerekçe olarak ta şöyle dedi: “İzmir körfezinde sayısız şebeke (kaçak trol) cirit atıyor.Körfez Gırgır avcılığına serbestken bu kadar şebeke yoktu, gırgır teknelerimiz körfezimizi koruyup, kolluyordu”
Ahmet Başkan sen o martavalı bize değil, git Marko Paşa’ya anlat…
Sayın Ahmet Yapıcı, yasa dışı avcılığı önlemek için Gırgır balıkçılarından medet umacağına, İzmir Sahil Güvenlik Bölge Komutanlığını niçin harekete geçirmek adına çalışmalar yapmıyor?
Ayrıca buradan Sayın Durali Koçak’a da sesleniyorum: “Sayın Genel Müdürüm Ahmet Yapıcı’nın bu söylemi bireyseldir. İzmir’li balıkçılar böyle bir öneriye asla sıcak bakmıyorlar!”
APO’NUN BALIKÇILIĞA FAYDASI
Sempozyumda da gündeme gelen; “balıkçılıkta koruma alanları” önerisini destekliyorum! Geçen yıl panelist olarak katıldığım Slow Fish İstanbul etkinliğinde bir akademisyen bana şöyle demişti: “Teröristbaşı Abdullah Öcalan’dan nefret ediyorum! ama mahkum olarak kaldığı İmralı adası bölgesinde ki balık stoklarında ciddi bir artış görünüyor. Çünkü Apo’nun vesilesiyle ada’nın etrafında avcılık yapılamıyor ve bu sayede alan doğal olarak korunmuş oluyor.”
Şimdi de ben bir örnek vermek istiyorum: Bilindiği üzere Foça Fok balıklarından ötürü Özel Çevre Koruma Bölgesi konumunda, Foça’nın aynı zamanda bir askeri bölge olması hasebiyle de büyük bir alan avcılığa kapalı konumda… Pekiyi bu alanların Foça balıkçısına faydası var mı? Hiç sanmıyorum; çünkü Foça’daki koruma alanlarının birilerinin ekmeğine yağ sürmekten öte bir amaca hizmet etmediğini ben değil,Foçalı kıyı balıkçıları söylüyor.
Öyleyse, İzmir bölgesinde balıkçılığı kurtarmak için formül ortada; Abdullah Öcalan, İzmir körfezinde bulunan Askeri Ada’ya (uzun ada) getirilsin, balıkçılık kurtulsun…
KOTA UYGULAMASI
Denizlerimizi balık üreten bir fabrika gibi değerlendiren endüstriyel balıkçılarımız var. Elbette Denizlerimizde balıklar mantar misali yerden bitmiyor. Bu nedenle de, “Su Ürünleri avcılığına KOTA getirelim” önerisini destekliyorum…
Türk balıkçılık camiasının yüzde 95’i kota uygulaması fikrine sıcak bakıyor. Çünkü kota uygulaması Türk balıkçılık sektörünün kurtuluşu olarak görülüyor.
Kota daha önce Hamsi avcılığında uygulandı, başarısız oldu. Bu konuda; Sür-Koop Genel Başkanı Ramazan Özkaya: “Hatalarımızı biliyoruz, dersimizi çalıştık, bu defa el birliği ile başaracağız” diyerek, umutlu ifadeler kullanırken, Sayın Durali Koçak ise; kota uygulamasına geçmek için gerekli alt yapının hazırlanması gerektiğini vurguladı.
Sempozyumda defalarca gündeme geldi Kota önerisi…
Yineliyorum balıkçılar kota önerisinde hemfikir… ancak bu konuda bazı akademisyenlerin yaptığı açıklamalar kafa karıştırıyor.
Örneğin sempozyumda söz alan Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Vahdet Ünal’ın şu ifadeleri insanı düşünmeye sevk eden nitelikte: “Sorunların çözümü noktasında; balıkçılarımızın kota uygulaması fikrinde birleşmesi sevindirici… Ancak ben kota’nın çok iyi anlaşıldığını düşünmüyorum! Kota’nın normlarının ne olduğunu, hangi ülkelerde uygulandığını ve sonuçlarının ne olduğunu çok iyi etüt etmeniz gerekiyor. Kota’yı bugünden çok sığ bilgilerle istemenin, yada istememenin çok tehlikeli sonuçları olabilir.Kota uygulaması ciddiyet,disiplin ve masraf ister.Bazı ülkelerde devredilebilinen kota uygulamasıyla birlikte balıkçılık tekelleştiğini görüyoruz. Kota’yı çok yönlü değerlendirmek zorundayız!”
Sempozyumun finalinde söz alan Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürü Sayın Durali Koçak, yaptığı samimi konuşma ile sempozyuma adeta damgasını vurdu. Konuşmasını fıkra tadında kesitlerle süsleyen Koçak, konuşulan hemen her konuya yanıt verdi. Koçak, konuşurken İğneyi başkasına çuval yıldızı kendisine batırmadı.Neler söylediğine gelince; kusura bakmayın ben gazeteci değil balıkçı kimliğim ile oradaydım, Aile arasında her konuşulan dışarı anlatılmaz değil mi?
12/05/2014
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.